12 Eylül 2009 Cumartesi

Şakacı insanlar topluluğu


Happy bhirtday şarkısı kadar ünlü bir parça yapmak hayaliyle kurulmuş bir grubun, inanılmaz hikayesi (!)

Top of the Pops’un olmasa da gönüllerin birincisi : Art Brut

Hayatta çok çalışmadan da biryerlere gelebilenebileceği farkedildiğinde, çok geç kalınmış olur maalesef. Çoktan en güzel yıllar okullarda ders çalışmakla geçirilmiş, okuldan sonra mesleğinde iyi bir yere gelmek için saçlar ağartılmış olur. Sonra bir gün karşına hayatı ti’ ye almış, birçok yerden takdir görmüş, senin yaşında olup albüm çıkarmış, meşhur olmuş adamlar çıkar. Şu günlerde bu adamlardan oluşan örnek verilebilecek en iyi grup ise Art Brut’ tur. Hiç de yeni ya da farklı olmayan müziklerinin üstüne yazdıkları sallama, eğlenceli şarkı sözleriyle, “şu dünyada hiçbir derdimiz yok, sadece aramızda konuşuyoruz” mesajını veren grup, bu anlamda hem bir sempati oluşturur, hem içten içe bir gıcık ruh haline sokar insanı.

Hat safhada ingiliz aksanı ve kaşlarıyla dikkati hemen çeken solist Eddie Argos’un, pek de üstün olmayan uğraşlarıyla kurduğu The Art Goblin’den ayrıldıktan sonra, Londra’ya taşınıp burada bir grup kurup kitlelere sesini duyurma isteğiyle başlayan hikayenin, bu günlere geleceği hiç de belli değildir ilk başlarda. Alemlerden alemlere aktığı bir akşamda Mornington Crescent’te bir partide sarhoşken, önüne gelen herkesi grup kurmaya davet ettiği sırada karşısına bir internet müzik dergisinde editörlük yapan gitarist Chris Chinchilla çıkar ve ilahi bir şekilde ilk kuruluş adımı atılmış olur. Bir grup kurup müzik yapmanın kızları etkilemenin en iyi yolu olduğunu düşünen bu ikili, Chinchilla’nın Alman arkadaşı Frederica’yı bass çalması için ikna eder. Hemen ardından hiç kıçlarını kaldırmadan eBay’dan Frederica’ya bir bas gitar alırlar. Geriye kalan eksikler bir gitarist ve bir bateristtir. Eski arkadaş listesini gözden geçirip -kendisinin Led Zepplin’de çaldığını zanneden- Ian Catskilkin’i çağırıp ikinci gitaristide tamamlamış olurlar. Yine eski bir arkadaş olan Mike’ı da ucuz eşyalar satan dükkanındaki işinden alıp baterinin başına oturttular mı grup kurulmuş olur. Öyle hiç derin araştırmalara, müzikal denemelere gerek yoktur. Mike’ı ararken dükkanda bulamayan gençler “bizi ara, grup kuracağız” diye not bırakarak, eBay’ dan müzik aletleri alarak yollarına devam ederler. Hiç de kasılmaya gerek yoktur, çok da ciddiye almadan da güzel şeyler olabilir insanın hayatında.

Velhasıl, müzik editörlüğü yapan Chilchilla’nın uğraşlarıyla grup ilk sahnesini tıpkı Bloc Party gibi, Kentish Town Verge’ de alır. Ama grup üyeleri için sahneye çıkmak bile çok zor gelmiş olsa gerek, hazır olunmadan alınan bir sahne olduğu yorumunu yaparak hafif serzenişte bulunurlar Chinchilla’ya. Olayın sonrası ise tüm grupların hikayeleri gibi devam eder. Londra’da, hergün yeni bir grupla tanışmanın alışkanlık haline geldiği topluluklar karşısında verilen konserlerden, bir hayli olumlu geri dönüşler olur. Nihayetinde sözlerini bir saat içerisinde yazdıkları çıkış parçaları ‘Formed a Band’, ‘Modern art’ ve ‘Moving to L.A’ şarkılarının ilk hallerinden oluşan demolarını çıkarmalarıyla, plak şirketlerinin de dikkatini çekmeyi başarıp, toplama birkaç albümde yer alıp, listelerde boy gösterirler. Festivallerde de isterik topluluklara şarkılarını çalıp, karı kızın peşinde güzel günler geçirmeye başlarlar. Kuruluşlarından bir yıl sonra çıkardıkları single’larıyla yüksek mercilerden gerekli övgüleri alıp, Blender’a da konu olunca, ünleri istediklerinden çok daha fazla bir alana yayılmaya başlar. Amaca ulaşılmıştır, kendi tabirleriyle artık birileri de onları belirli bir yerlere oturtup, tartışmaya başlamıştır bile.

Tabii ki, fazla kasmadan, bir saat içerisinde şarkı sözleri yazıp, gayet bilindik punk garage riffleriyle oluşturdukları şarkılarıyla, bir ironi yaptıklarından şüphelenmemek yersiz olur. Tamam, kesinlikle bir araya gelmeleri, tembellikleri su götürmez, ama bunu yaparken bir yandan da son günlerde mısır patlağı gibi çıkan, yaptıklarını yerlere göklere sığdıramayan gruplara da bir gönderme var. Durumu kendi şarkı sözlerinde de, büyük bir pişkinlikle dile getirmekten hiç gocunmuyorlar. ‘Formed a band’ da çocuklar gibi şen insanların “grup kurduk, grup kurduk, bize bakın grup kurduk” naralarının arkasından gelen “And yes, this is my singing voice, it’s not irony, it’s not Rock & Roll, we’re just talking, to the Kids.” sözleri durumu tam olarak açıklıyor, saf ve basit şarkı sözleri onların yaptığı ironinin anahtarı. “Ne demek rock’ n roll yapmıyorsun, bal gibi rock motfleri bunlar” dedirten bir müziğin üstüne serpilen bu sözlerle birazcık bir dalga geçme hali var, mazur görmek lazım. Ne de olsa Art Brut’ un dinleyene değil, yapana bir sözü var. Hemen ardından daha balyoz ‘Bang Bang Rock’n Roll’ da, Velvet Underground’da nasibini alıyor tabii. Her ne kadar bir dertleri olmadıklarını söyleyip, öylesine konuşuyoruz deselerde, iş taaa Velvet Underground’a kadar indiğine göre söylenecek bayağı bir söz, yer etmiş bayağı bir dert var galiba.

Albümdeki şarkıların yarısından çoğunda Eddie, bir gerizekalıya anlatıyormuş gibi tekrar rekrar aynı cümleleri söylerek başlıyor parçalarına. Şarkının asıl anlatmak istediğinin, daha öncesinde başlık ya da ana fikir olarak verilmesi, sloganlar olarak karşılara çıkıyor. Yani parçalara konulmuş başlıklar olarak düşünülebilecek bu tekrarlar, birşeylerin mesajını veriyor ve arkasından basit sözlerle konuşmaya devam ediliyor. Şarkı söylerken bu bağırma ve bastırılması gereken yerler dışındaki sözler ise, Eddie’nin kaba İngiliz aksanıyla gayet sakin, konuşuyormuş gibi devam ediyor. Bazen, resmi törenlerde gaza gelmiş, serbest kafiyedeki bir şiiri okuyan adamlara benziyor, ama bu kesinlikle karizmatik olmadığı anlamına gelmiyor. ‘Bang bang Rock’n roll’ , ‘ Modern art’ , ‘ My little brother’, bu formülle başlayan ve aynı derecede zeki sözlere sahip şarkılardan birkaçı."Uzun süredir nme okumadım/bu sefer hangi genre’ a dahil edildiğimizi bilmiyorum", "Keşke İsrail’ le Filistin’ in arasını yapacak şarkılar yapan biri olabilseydim" yada “ Bir şarkı yapacağız ve 8 hafta Top of the Pops listesinde çalacağız” gibi ironi dolu, birbirinden komik sözlerle birlikte verilen capcanlı müzik, olup biten herşeye dışarıdan bir bakış sunarak eğlendiriyor. Bu anlamda, son zamanlarda çıkan gruplardan bariz bir farkları olduğunu söylemek fazla yersiz olmaz.

Bir dertleri yok gerçekten. Eğer biraz canlarını sıkan bir şey varsa, o da ahkam kesen, kendisini otorite ilan eden eleştirmenler, listelerde uzun zaman kalıp haftalarca ortalığı kavuran parçalar, Velvet Underground, kardeşinin rock’n roll’u keşfetmesi vs… Art Brut cami duvarına işeyenlerin çarpılmadığının kanıtı olabilecek nitelikte uzun diliyle, biraz takıldığı camiadaki yerini çoktan aldı. Beğensin beğenmesin, eleştirdiği birçok merciden de çok iyi yorumlar almasıyla hayallerini gerçekleştirdi. Top of the pops listesi olmasa bile birçok listede haftalarca yer kapladı, bilumum manitayı kendisine hayran bıraktı. Kimbilir, belkide yıllardır herkesin binbir ter dökerek düzeltmeye çalıştığı Filistin’ le İsrail’ in arasını da, 1 saatte yazdığı şarkılardan biriyle yapmayı başarır. Grubun kuruluş hikayesinden şu gelinen güne bakıldığında, hiç de hayal gibi durmuyor aslında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder