12 Eylül 2009 Cumartesi

Dünya üzerinde kalan son iki solcu!

Söylenen sözlerin sadece Bush’a olduğunu sananlar büyük yanılgı içindeler. Get Evens’dan herkes nasibini alacak!

Mevsimler kışa dönerken halen muhteviyatında herhangi bir şekilde hip hop ya da R&B aksak ritmini barındıran şarkılardan hoşlanmayanlarımız, huzuru indie de buluyor. Birçoğumuz için popun kıç sallatacak ritimlisi, rockın indie motiflisi, kadının kalçalısı makbul. Tabii bu arada şarkı sözleri üzerinde hiç kafa yormaya gerek yok. Çünkü dünya üzerinde en dertsiz yaratıklar, şarkı sözü yazarları ve onların parçalarını dinleyen bizleriz. Bu kadar hızlı tüketilecek mallar önümüze tüm şatafatıyla sunulmuşken, başka türlüsü beklenemezdi zaten. Dünyada olup bitene kayıtsız kalmış insanlar olarak ezikliğimize eziklik katarak geçiriyoruz günlerimizi.

Geçtiğimiz ay yayınladığı albümünde baştaki birkaç satırı ayrı tutarsak bu problemlerden bahseden The Evens’ın dünya üzerindeki varlığı neyse ki bize bunları hatırlatıyor. Sağolsunlar, neler yaşadığımızı bize bıçak gibi sözlerle anlatıyorlarda kafamızı yumulduğumuz diğer türlerin üzerinden kaldırabiliyoruz. Dünya üzerinden kalmış son iki solcu olmaları muhtemel grup üyeleri kendi isimlerini taşıdıkları “The Evens” albümüyle hızlarını alamamış olacaklar ki, aynı ağır sözlerle bezenmiş ikinci albümleri “Get Evens” ile karşımızdalar.

80’lerin sonunda en tanınmış projesi Fugazi ile yine içinde kopan fırtınaları dinleyenleriyle paylaşan Ian MacKaye, yanına Amy Farina’yı da alarak daha sade ve sakin bir anlatım yolunu tercih ediyor bu defa. Ancak bu, daha pasif bir hareket olarak algılanmasın, kendileri yine ağızlarına gelenleri hiç gecikmeden dışarıya vurmakta herhangi bir çegincede bulunmuyor. Fugazi’den alınan gazın aynı şekilde beyinlere verildiği, ilk Evens parçasından itibaren kuvvetle seziliyor. MacKaye’nin elinde yine nerde nasıl kullanacağını iyi bildiği gitarı ve sesi var. Ve yine Farina’nın elinde azımsanmayacak bir yetenekle kullandığı davulu ve sesi bulunuyor. MacKaye’in daha kızgın bir üslüba sahip olduğu Fugazi’den bir fark olarak daha kibar ifadeler buluyoruz bu projede. Fugazi, daha hırçın ve daha sert bir müziğe sahip olmasına rağmen içine girdiği punk’ın birçok öğesini dışında tutuyordu. Konserlerinde içki ve sigara tüketimini doğru bulmayan, ‘sağlıklı kafa sağlıklı bedende bulunur, yarın öbür gün devrim için kullanacağın bedenini ise bu gibi kötülüklerle zayıflatmamalısın’ görüşünü benimsemiş şahsına münhasır bir yapıya sahip grupta MacKaye’in sesini daha kalın ve gür duyuyorduk. Fugazi dinleyicilerinin pogo yapmalarını bile istemeyecek, bunu fazla maço bulacak kadar ağır solcuydu. The Evens ise Mac Kaye’in ilerleyene yaşından mıdır bilinmez daha hafif bir tarz ile karşımıza çıkıyor. Ancak, yine koyu bir solculuğu ve söyleyecek çok fazla sivri lafı olduğu bir gerçek. Bu serüvende yanında kendisine yoldaşlık edecek kişi ise, eski The Warmers üyesi, en az kendisi kadar solcu Farina. Ikisi de geçmişlerinden gelen haykırma, devamlı uyanık olma geleneğinden kopmadan müzikal rotalarını değiştiriyor sadece. Kısaca buna Punk kardeşliği de diyebiliriz.

Aslında iki karektere de bakıldığında, müziğin kitlelere ulaşmada bir araç olduğunu görüyoruz. Basit enstrümanlardan oluşan punk ve şimdilerde iyiden iyiye minimalistleştirdikleri müzikal alt yapı bu savı destekliyor diğer yandan. Gerçi Mac Kaye, “müzik kutsallığın gizemine sahiptir ve bu iletişim için çok farklı bir yoldur” diyerek, saptamanın fazla zekice olmadığını kanıtlamaktadır. The Evens hararetli davul vuruşlarının üzerine Ian’ın serpiştirdiği gitarlarla söylemek istediklerini dile getirmenin bir yolunu bulmuştur aslında. Geçmişte bunu çok defa yaptıklarından şimdilerde daha usta bir sesle ve anlatışla karşımıza çıkıyorlar, hepsi bu. Sanki derdini anlatmak için MacKaye gitarına daha sert vurmaması gerektiğini öğrenmiş ve Farina’da aynı şekilde naïf bir ses tonuyla da bunun üzerinden gelinebileceğini anlamış gibi. Ikilinin hemen her konuda aynı levelde olduğunu söylemek abartılı olmaz. Birbirlerini hissettikleri, yaptıkları müziğin kendi bölümlerine kattıkları duygudan hemen belli oluyor. Bu nedenle neredeyse hiçbir Evens şarkısında kulağınızı tırmalayan bir çıkış görmüyorsunuz. Sizi rahatsız eden şey sadece ve sadece gerçekleri yüzünüze vurmaktan hiç çekinmeyen şarkı sözleri oluyor.

Grubun isimleriyle aynı adı taşıyan “The Evens” albümünde hemen her şarkıda verilen politik mesajlar yeni albümde de karşımıza çıkıyor. Özellikle Bushgillere duyulan kin ve nefreti damarlarınızda hissediyorsunuz. Yurdumuz normal vatandaşı için çok da garip karşılanmayacak bu nefret ya da dile getiriş emin olunmalı ki bir Washington DC’linin dile getirişiyle aynı şeyi ifade etmiyor. Bu nedenle yaptıklarının kayda değer olduğunu göz önüne almak gerekir.

Ilk albümün kendi hesaplarıyla pek meşgul olduğunu şarkı sözlerinde ifade ettikleri ‘All These Governors’ parçasının ve insanları koruma adına kafalarına bomba yağdırıp onları korkuttuğunu bağırındıkları ‘Crude Bomb’un yerine geçebilecek yeni album parçaları ise, kuşkusuz şehrin devlet güçleri tarafından kuşatıldığını anlatan ‘Everybody Knows’ ve başkanla derin bir konuşmaya girilen ‘Dinner With The President’. ‘Everybody Knows’da yetkililere “kovuldunuz” diye bağırarak öfkelerini dile getiren ikili, ‘Dinner With The President’da başkanla hayali bir konuşma yaşıyor. Yani kısaca ‘seninle yemek yeseydim bunları söylerdim’ derken, ne demek istiyorsa açıktan ifade ediyor kurnaz sayılabilecek bir anlatımla. Albümde dikkat çeken ve ağır sözler içeren diğer şarkı ise ‘Cut From The Cloth’. Bu parçada sadece Bush değil Bush’a oy veren seçmenlerde azarı yiyor. “Insanlar nasıl oluyorda bir caniyi onaylayarak geceleri uykuya dalabiliyor ve kendi yok oluşları için oy kullanabiliyor.” Sözleri, o zamana kadar ‘aaa Bush’a ne diyor’ diyen insan topluluklarının yüzlerini kızartıyor. –ya da öyle olmasını umuyoruz-

The evens bir yandan derdini en basit müzikal alt yapıyla ve en ağır şarkı sözleriyle anlatmaya çalışırken bir kalıbın içinde kalmaktan da uzak duruyor. Kendilerinin kuru gürültü yapmadıkları ise, ucuza satılan Cd’lerinden ve konser biletlerinden, konser gelirlerinin yardım evlerine bağışlanmasından ve kendilerinin kurduğu ve büyük şirketlerin ağına düşmekten her dafesında korunan plak şirketleri Dischord’dan anlayabiliriz. Bu nedenle söyledikleri sözleri büyük bir açık yüreklilikle dile getirdiklerine kuşku yok. “Hafiften solcuyuz, konserlerimizde hafiften politik mesajlar veririz ama yarın öbür gün başkanla karşı karşıya geldiğimizde saygıda kusur etmeyiz. İnsan haklarını çiğneyen ülkemizi görmezden gelir, dünyanın bir kısmına da insan haklarını çiğniyorlar bahanesiyle konsere gitmeyiz “ demogojisinden çok ama çok uzak bir bakış açısı onlarınki. The Evens dertlerini dile getirmenin yolunu müzik olarak belirlemiş iki ruhun yansıması. Samimiyetleri ise ağızlarından çıkan ilk sözden, enstrümanlarından çıkan ilk notadan hemen belli oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder