12 Eylül 2009 Cumartesi

Bize bir masal anlat Joanna


Pireler berber iken develer tellal iken Amerika’nın bağrından kopmuş bir genç kız çok da güzel olmayan, çocuk sesiyle şarkılar söylemek istemiş. Ve söylemiş. Masalda burada bitmiş…

İsmini ilk duyduğumuzda bir kasabada dünyaya geldiği hissi hemen içimize doğan, genç yaşına rağmen oldukça büyük laflar etmekten kendisini alamayan, yaptığı müziğin herhangi bir yeni akıma dahil olduğunu düşünmeyen, rüyalarını tekrar yaşıyormuş gibi anlatabilmeyi iyi becerebilen ve gittiği heryere ‘stacy’ adlı arpını taşıyan Joanna Newsom büyümüşte küçülmüş gibi konuşan çocuklardan hoşlanmayanların ilgisini çekmeyebilir. Ilk başta onun çocuksu ses tonunun üzerine dizilen sözler kulaklarınızı tırmalayabilir ve anlamsızlık içinde kıvranmanıza neden olabilir. Ancak ne dediğine kulak asarsanız göreceksiniz ki, bahsettikleri dünyanın en detone sesiyle kulaklarınıza ulaşsa bile sizi cezbedecek türdendir.

Nevada City’nin hayallerle dolu günlerini kafiyeli ve ince sözlerle işlemeyi becerebilen ve damarlarında akan kanın tüm tınılarını ustalıkla kullanmayı çok küçük yaşlarda keşfeden bu küçük kız, geçtiğimiz son beş yılın en iyi keşiflerindendir aynı zamanda. Bu arada küçük kız derken kendileri, tüm küçük kızlar gibi bu sıfat tamlamasının söylenmesinden hiç hoşlanmaz. Size çocukça ses tonuyla anlattığı şeylerin derinliğinin anlaşılmamasından korkusundandır bu. Yoksa herhangi bir kompleksten kaynaklandığını düşünmeyin. Zaten kendisinin son derece kompleksiz olduğunu sesinin sınırlarını zorladığı şarkılardan hemen anlıyoruz. Güçlü bir sesi olmadığını bile bile kendi yazdığı şarkıları, kendi duyguları ile milyolarla paylaşma seçimi, kesinlikle onun en saf halini gözler önüne seriyor. Daha çok küçük yaşlarda diğer çocuklardan kendisini ayıran en büyük özelliği arp çalmaya olan merakı, ailesininde desteğiyle karşılaştığında hayatta kendisini ifade etmenin gücüne varıyor yüksek ihtimalle. Işte tam bu nedenle sahne aldığında hiç susmayan, ama güzel konuşan bir minik kız gibi nefesini tüketmekten çekinmiyor.

Joanna, kendini ifade etmenin sadece elindeki değişik tekniklerle kullandığı arpla olmayacağını hissetmeye başladığında ise, diline dökülenleri kağıda aktarmakta gecikmiyor. Ancak yalın ve en saf biçimiyle çalıp ses çıkartan küçük kız, söz yazarlığında bu kadar basit düşünmüyor. Arpından çıkan tek tonlar ve sakin müziğin yerini sözler aldığında tüm karmaşıklığıyla karşımıza çıkıyor. Sözcüklerle oynamayı çok sevdiği halleri, hemen her şarkıda karşınıza çıkabiliyor. “Tenin çayıma batırdığım kurabiye gibi” derken kendisinin anlam kullanımındaki becerisini de hemen kabulleniyoruz. Anlattığı hikayelere bakıldığında ise, hayat hakkında anlatacak çok fazla şeyi olduğunu kavramak zaman almıyor. Söylediği gerçeklerin ya da ufak uyandırışların çocuk sesiyle size sunulması, bünyede bir karmaşa yaratmazken kapılarınızın aralanmasına neden oluyor. Işte tam da bu nedenle Joanna Newsom’un yaptığı müzik masalsı olarak tanımlanıyor aslında. Her dinleyenin aynı kanıya sahip olduğu bu parçalarda bir masal soğukkanlılığı oluyor. Bir çocuğa anlatılıyor, tamda uyutulmadan once. Içinde prensler, prensesler ve hain cadılar bulunuyor. Çocuklar uykudan önce dinledikleri bu masalla hayal alemine yavaştan bir geçiş yaparken, aynı zamanda hayat hakkındaki ilk derslerini de almış oluyorlar. Zihindeki elektriklenmeler yerini hoş hormonlara bırakırken, gerçek sözler ağızdan çıkıyor. Büyük bir sakinlik içinde kötü kalpli cadının prensesi zehirleyişini dinleyebiliyorsunuz. Işte aynı sakinlikle ve çocuk tavrıyla Joanna size “hem dua ettiğini söylüyorsun, hem de bir sorunun olmadığını” diyebiliyor. Siz ise sadece ‘evet haklı galiba’ diyorsunuz gözleriniz yarılanmış bir şekilde.

Joanna’nın bu yalın ve masalsı tarzı illede birileriyle akraba olmalı diye düşünüldüğünde Björk’ün teyze kızı oladuğu gerçeğine ulaşılabiliyor. Ancak çok gerekli midir böyle bir benzerlik, orası ayrı bir tartışma konusudur. Her çocuk gibi şarkı söyleyene Björk benzetmesi yapmak, Joanna’nın özgünlüğüne biraz hakaret niteliği taşıyabilir. Keza daha 2002 yılında kendisinin arkadaşlarına dağıttığı ilk ep’si “Walnut Whales”de en çıplak haliyle şarkı söyleyen Joanna, bu fikirlerin ışık hızıyla beyinlerimizden uzaklaşmasını sağlıyor. Hemen keşfedilmesinin uzun sürmemesi, Devendra Banhart ve Cat Power ile turneden turneye koşması bu kanıtlara cilayı atıyor. Yeteneğini konuşturduğu ve diğer müzisyenlerle derin paylaşımlar içine girdiği Nervous Cop çalışması, Smog’a piyano ve arp desteği, “Vetiver” albümüne yine arpı stacy ile yaptığı katkıları, onun müziğin içine ne kadar nufüs ettiğinin diğer parçaları olarak tarihe kazınıyor. Bu birliktelikler son derece naïf şarkılardan oluşan albümü “The milk- Eyed mender”in oluşmasında kendisine geri dönüyor ve ortaya Pavement, Smog ve Jim O’rourke’lu dev bir çalışma çıkıyor. Eleştirmenlerin eleştirecek hiçbir yer bulamadığı bu album, kendi tabiriyle geçmiş ep’lerindeki çalışmaların temize çekilmiş hallerinden oluşuyor.

“The milk- Eyed mender” basit piyano ve arp kullanımlarıyla tamamen folk müziğin gözünü çıkartırken, çatlak ve çocuk sesler üzerine yerli yersiz oturuyor. Bazı yerlerde yeter artık diyebiliyor, bazı yerlerde garip bir şekilde çok güzel bir ses, ince bir müzik yorumlarında bulunabiliyorsunuz. ‘The book of right-on’ ilk parça olmasına rağmen album hakkında fikir verebilecek bir nitelikte değil. Ancak bunu albümün tamamını dinlemeden anlamak için müneccim olmak gerekiyor. Ani bir tanışma faslı diyebiliriz. Ancak birkaç şarkı geçipte ‘The Side of The Blue’ya geldiğinizde damarlarınızda akan kan çoktan yavaşlamış, kendinizi bu masala kaptırmış oluyorsunuz. Hep devam edeceğini düşündüğünüz bu tatlı masal ise, siz hiç farkına varmadan sonlanıyor.

Joanna çok iyi bildiği birşeyleri size anlattığından sesine ya da yaşına bakmadan söylediği herşeyi büyük bir dikkatle kaale alıyorsunuz. Işte bu nedenle profesyonel kariyerinin kısalığına rağmen ikinci albümü merakla bekleniyor. Yine bizlere ne tür bir masal anlatacak diye beklenenlere ilk izlenim olarak, yine nefes kesici bir masal içine dalacakları müjdesi verilebilir. Şarkılarını yayınlamayı düşünmeden yazan bir önceki Joana yerine daha iyi çalımış bir Joanna geliyor “ys”de. Daha umutlu, mevsim olarak daha bahara yakın şarkıların varlığı iyiden iyiye yerine oturan güveninden midir, yoksa yaşının her geçen gün ilerlemesinden mi bilinmez. Ancak yine uzun enstrumantal şarkıların üzerine bir kanaviçe gibi işlenmiş usta sözler bulunuyor. Albümün müthiş ikilisi arp stacy ve kız çocuğu Joanna yine farklı diyarlardan esintiler getiriyor kulaklarınıza. Albümler arasında üst üste dinlendiklerinde kalp krizi geçirmenize neden olacak bir değişiklik yok tabii, ancak yine de ‘Emily’ adındaki giriş parçasıyla başlayan album, bir kar tanesi kadar farklı kendi içinde. Geneline bakıldığında diğerleri kadar beyaz ve done done yeryüzüne iniyor ancak mercek altında yapısal farklılıklarını görmek mümkün. Ancak en kaba haliyle şöyle denilebilir: Joanna Newsom’un yeni masal albümü çıktı, ısrarla isteyiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder