12 Eylül 2009 Cumartesi

Dansın Büyüsü (!)


Çalmaya başlayan müzikle birlikte karşınızdakine birden bir titreme geliyor, orasını burasını okşuyor ve parçanın en can alıcı kısımda hayalarını avuçluyor. N’oluyor burda?

Dünyaya gelen insanoğlunun yapmak istediği tek şey derdini anlatmak. Daha doğar doğmaz nefes aldığımızı anlatmak için ağlamaya başlıyoruz, sonra kaka yaptığımızı anlatmak için yine ağlıyoruz, sonra anlamsız sesler çıkartarak meme istiyoruz, sonra o bitiyor ‘bu insanlar neden bu kadar kolay anlaşabiliyor da ben her seferinde ağlamak zorunda kalıyorum’u düşünecek yaşa geldiğimizde konuşmayı akıl ediyoruz. Ondan sonra da anlatma çabası bitmiyor tabii. Anneye anlat, babaya anlat, hocaya, patrona anlat… Hayatın tamamı iletişim kurarak ya da kurmaya çalışarak geçiyor. İletişiminde birçok çeşidi var tabii ki. Üzerine öyle hemen atlanılacak bir konu olmadığından daha fazla dallandırıp budaklandırmanın bir anlamı yok. Ama insanoğlunun kimilerine göre eski çağlarda başka dünyalarla iletişime geçmek için yaptığı bir eylem var ki kesinlikle hiçbir iletişim şekli, bu kadar eğlenceli olamaz. Dans dans dans… Artık rapçiler ve striptizciler dışında kimse derdini dansla anlatmaya çalışmıyor. Çook eski yıllarda “tanrım bu dans senin için” deyip kendinden geçmiş bir şekilde tapınan topluluklar, başka amaçlar için sallıyor kalçalarını. Tek tanrılı dinlerin yayılımını tamamladığı ve tapınmanın dünyanın büyük kıtaları için geçmişte kaldığı şu günlerde dans aktivitesinin neden devam ettiği konusunda ise henüz çok parlak bir fikir yok. Nasıl tad aldığımızı araştıran bilim adamları neden dans ettiğimiz konusunda da çeşitli araştırmalar yapıyor ama kesin bir bilgiye ulaşılmış değil. En mantıklısı psikolojik bir deşarj yolu olduğu fikri gibi geliyor insana. Kendini ifade biçimi, deşarj yöntemi, efendim yataktaki faaliyetin dikey hali gibi yorumlar yapılsa da hepsi gayet hava da duruyor görüldüğü üzere. Ama gerçek olan şu ki ritim olsun olmasın müzik adına bir şey duyduğumuzda ister istemez sallanmaya başlıyoruz. Kontrollü kontrolsüz eller bacaklar bir şekillere giriyor.

İnsanoğlunun 2006 yılında halen neden dans ettiğini bilim adamları araştıradursun, insanlar dünya üzerinde iyi dans edenler ve edemeyenler olarak da ikiye ayrılıyor. Birileri diskolarda, club’larda hayret gözlerle izlenirken, birilerine bakıp bakılıp gülünüyor. Yani iş sadece dans etmekle kalmıyor ‘edebilmekle’de alakalı. Bazı çok karizmatik şahsiyetler iyi dans edemedikleri için bir hareketle gözden düşebiliyor. Demek ki dans aynı zamanda insanlar arasında bir seçim unsuru. Herkesin ritim duygusu pek gelişmemiş ama dansa meraklı bir arkadaşı vardır etrafında. O oynarken siz karşısında ağlamak istersiniz. Tanımakla tanımamak arasında, pek bir araya gelmeden dansa devam eder, onun durması için bir yandan da dua edersiniz. Demek ki dans gerçekten insanlar arasındaki iletişimde belirli bir faktör (!). Ama dünya üzerinde gelmiş geçmiş en garip dansı ifşa edip ve üstüne üstlük bunu rahatlıkla yüzbinlerin önünde yapabilen insanlar var. Üstüne üstlük bu dans şekilleri yıllardır kimseye garip gelmiyor.

Kuşkusuz bu duruma örnek verilebilecek en büyük karizma, arıza dansçı Elvis Presley. Bir insan nasıl böyle dans edebilir ki… Nasıl bir ruh halidir, neyin taklididir kesinlikle üzerine tez yazılabilir. Forest Gump’da ayaklarına tellerin takılı olduğu bir çocuğun ayakta durma telaşının bir taklidi olarak anlamlandırılmaya çalışılan bu durum gerçekten gizemlidir. Ama işin garip olanı karşınızda sevgiliniz böyle dans ederse okkalı bir ayrılık nedeni olabilecekken, Elvis bu dansı sayesinde milyonlarca manitayı yere sermektedir. Sanki aniden tansiyonu düşmüşte bacakları tutmaz olmuş gibi tir tir titreyen Elvis, şu an beyinlerde oluştuğu anda bile herhangi bir şekilde komik gelmez insana. Hareketleri tek tek sırayla saymak bile bir çözüm değil. Hatırlamaya çalışırsak olay şöyle başlar: Elvis davudi sesiyle şarkıya başarken sağ bacağa bir titreme geliyor hafiften, sonra şiddetini arttırıyor yavaş yaşvaş, sonra bazen diğerine de geçiyor bu titreme ve bu sırada kollar iki yana dirsekten açık bir şekilde anlamsızca bekliyor. Başka bir versiyonda şöyle; Elvis’in yine bacağına gelen titremeyle başlıyor dans -diğer bacakta bişe yok, sadece topuk havada ve dizden kırık duruyor- burada daha çok el marifetlerini gösteriyor. Kolun biri anlmalandıramadığınız biryeri işaret ederken, diğeri dimdirek fırıldak gibi yuvarlak çiziyor. Ama titreme devam ediyor her daim. Elvis kolunu çeviriken hipnotize ediyor olmalı inceden, yoksa açıklanamayacak durumların arasındaki yerini alıyor bu dans şekli kesinlikle. Yıllardır taklit eden kim olursa olsun komik görünmekten öteye gidemedi şimdiye kadar. Üstüne üstlük bütün bu hareketler sineye çekilse, ‘yakışıklı adamdı’ dense bile bu figürleri sergilerken dudağına verdiği şekil, kesinlike altın vuruş niteliğindedir. Bacağa gelen tik, dudağına da gelir Elvis’in mütemadiyen.

Tarihte Elvis gibi arıza dans edip karizmasından gram kaybetmeyen başka sanatçıların olması ise içleri rahatlatır mı bilinmez. Kronolojik olarak gidilirse şimdilik Mick Jagger’dan bahsedilebilir. Yaşayan efsane halen aynı şekilde dans ediyor. Onun stili bambaşka kesinlikle. Biraz doğaçlama, biraz kafa güzelliği ve birazda saçmalama ile bir araya gelen hareketler dizini olarak tarif edilebilir. ‘Mick Jagger pantolonu’ olarak adlandırılabilecek daracık pantolonların içinde yaptığı kıvrak ve anlamsız hareketler kuşkusuz bir başkasına kesinlikle yakışmayacak ve ortamda böyle dans eden şahsiyetten hemen uzaklaşılacaktır. Ama Mick Jagger tüm bu sipastik hareketler onun karizmasından hiç eksiltmez, tam tersine daha bir aşık olur karşısındaki.

Ancak bütün bu figürlerin en babalarını sergileyen bir şahsiyet vardır ki kesinlikle kimse eline su dökemez. Böyle garip, böyle yaşama sevinciyle dans eden bir şahsiyet daha olamaz dünya üzerinde. O büyükanne Tina Turner…Tina Turner dansı ciltlik ansiklopediler yazılabilecek derecede karmaşıktır. Üstüne üstlük böyle sırtından bıçaklanmış gibi dans etmesi yetmiyormuş gibi, daha da dikkat çekmek için birbirinden parıltılı kıyafetler içerisinde sergiler bu dansını. Eğer hastalık sonucunda kazara böyle dans etmek zorunda kalınsa, kesinlikle barların en kuytu köşesi, kıyafetlerin en dikkat çekmeyeni seçilecekken, Tina Turner en parlak kıyafetiyle sahnenin ortasında yer alır. O sahnede parmaklarının ucunda parentez bacaklarıyla yengeç gibi durup titrerken ve yüzünde iğrendiği birşeye bakıyormuş gibi ifadesiyle parçasını seslendirirken hayran kitlesi bunu hiç garipsemez. Nedense çok komik dans ettiği kısmı kimseyi ilgilendirmez hale gelir. Bu ne derin bir problemdir ki acilen çözülmesi gerekir. Bütün insanlık bu söz konusu şahsiyetlerin komik danslarını görmezden gelir, bilinçaltına atar.

Üstüne üstlük bu garip danslara eklenebilecek daha birçok isim var. Axl Rose’ın yılan gibi kıvrıldığı sahneler beyinlere kazınmıştır ya da Michael Jackson’un hayalarını avuçladığı kareler. Herhangi birinin parçanın en can alıcı kısmında hayalarını avuçladığını düşünmeye çalıştığınızda olayın garip, gizemli kısmı daha da ortaya çıkıyor. Eğer olay o kadar gizemli gelmediyse beş arkadaş bir odaya toplanılarak söz konusu ünlülerin dans figürlerini yapmaları rica edilerek bir deney yapılabilir. İçlerinden biri Tina gibi sırtında bıçakla titresin, diğeri axl gibi yılan formunda kıvrılırken, ötekinin bacaklarına Elvis gibi felç insin. Bitti mi, hayır. Kalan ikisinden biri Mick Jagger gibi orasını burasını okşarken, diğeri karşısında hayalarını avuçlasın. Eğer hayranlıkla izlenmeye devam ediliyorsa olayda bir gariplik yoktur, gariplik anlayışı kişiden kişiye değişiyordur. Ama eğer gülmeden izlenemiyorsa bu durum sipastik kitle psikolojisine konu olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder