12 Eylül 2009 Cumartesi

Köklerine dönmelisin... Çünkü en genç yerin, köklerin


Califone eğer bir ormanda yaşıyorsa, görünen o ki şu an soluklandıkları ağacın gölgesi yaprak aralarından biraz güneş alıyor. Bir önceki durağın karanlık havasından çıkmış yolcuların kafalarındaki soru ise, içinde bulundukları ortama bir hayli uygun; kökler.

“Ne olmak için savaşmanla nereden geldiğin –köklerin- birleşiyor ya da kendin olmayı –kökle birleştiğin nokta- keşfediyorsun.”

Bazı insanlar bu hayata sadece müzik yapmak için gelir ve bazen bu insanlar inanılmaz bir şekilde birbirlerini bulur. Birlikte olmaları ya da olmamaları başka ruhlarla yaşadıkları onlardan hiçbirşey götürmez ya da eksiltmez. İşte gelmiş geçmiş en güçlü experimental müziği şimdiye kadar ki bütün projelerinde barındıran Califone bu ruhlardan oluşmuş bir topluluktur sadece. Eğer söyenilenler hakında herhangi bir şüpheniz varsa yeni çıkan albümleri size belki bu konuda yardımcı olabilir. Kuvvetli referans arayanlar ise Califone’u yıllardır dinlenmesi gerekenler listesinde üst sıralara koyan Pitchfork’un bu hareketinden bir fikir edinebilir. Bir fikir edindikten sonra kendileriyle samimi bir tanışma içerisine girişmek ise kaçınılmazdır. Onlar müziğe o kadar derin nüfus etmişlerdir ki, hayat hikayelerinin içerisinde yıllardır başka hiçbirşey yoktur. Her bir grup elemanı tam bir proje insanıdır ve kimin albümü yapılıyorsa ona yardıma büyük bir heves koşar, yaratmanın heyecanıyla yanlarına biter.

1998 yılından beri Califone adı ile tanıdığımız grup aslında bir zamanların yine önemli gruplarından olan Red Red Meat’in bir uzantısı. Yani yeni albümün konusu olan köklere inersek, kendilerinin kökleri daha blues ağırlıklı bir yapıya sahip Red Red Meat. Daha sonra yola Califone olarak devam edilmesinin nedeni ise, tabii ki Nirvanaya bu kada yakın insanlar olmaları nedeniyle, herhangi bir sürtüşme değil. Daha önce değinildiği üzere grup elemanları o kadar farklı projerede çalışıyor ki, birliktelik ya da ayrılık onlar için sadece izafi kavramlar. Ancak şu da bir gerçek ki, yola Califone olarak devam edilmesinin en büyük nedenlerinden biri, burada kalıpların daha dışında, daha deneysel bir şeylerin var olduğu. Yine güçlü bir sound’u var ama daha çeşitli ve daha kendine özgü. İşte bu nedenle Califone tam sekiz albümdür istediği yola sapmanın, ama hep aynı yolda kalmanın takdirini topluyor. Geçmişten ayrılan yine önemli bir parça ise Tim Rutili’nin bu oluşumda daha söz sahibi bir konuma gelmesi. Ancak yazdığı şarkı sözlerine ve ezgilerin gücüne bakılırsa, bunun gayet doğal bir süreç olduğunu saptamak çok zor olmuyor.

Projenin ismine çok da takılınmaması gerekliliğini hatırlatırcasına, Tim Rutili ve Ben Masserella Perishable Records’u kurup çalışmalar yaparken, arkadaşlarına bu oluşumda yardımcı olan Brian Deck kendisine ait Clava kaytı stüdyosunu açıyor ve Tim Hurley’de kendi projesi Sin Ropas’ın üzerinde çalışırken, küçük kayıt şirketinin verdiği özgürlükten gelen amatör ruh enerjisiyle, son derece profesyonel bir işe kalkışıyorlar: Califone. Califone farklı ses denemeleri ve farklı ruh hallerinin diğer adı anlamına geliyor. “Flydaddy” ile başlayan macera baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Neredeyse iki yılda bir bu projeyi besleyen grubun birçok müzisyenle birlikte çıktığı turneler, gerisinde yorgun bir bünye bırakırken, diğer yandan tekrar yaratma süreci olarak Califon elemanlarına yansıyor. Üç yıla -içlerinde bir önceki karanlık seslerin en güzellerinin bulunduğu Heron King Blues’da dahil- 4 albüm sığdıran grup, bu sırada turneye çıkıp, diğer yandan Smog ve Dirty Three’nin üyeleri ve Michael Krassnr’in Fred Lonberg-Holm’lu Boxhead Ensemble’ında ve Rutili’nin de katkıda bulunduğu Isaac Brock’un Ugly Casanova projesinde ve Sonic Youth’un kuratörlüğünü yaptığı All Tomorrow’s Parties’de performans gösteriyor. Califone için “o sıra şu işi yapıyor” cümlesinin hemen yan cümlesinde “diğer yandan” bağlacı kullanılıyor. “Heron King Blues”den sonra her bir grup elemanı başka işlerine ani bir geri dönüş yapmakta gecikmiyor ancak tekrar başka işlerle nefes alan grup elemanlarından Rutili, Califone için cebinde çakıl taşı biriktirmeyi hiçbir zaman ihmal etmiyor. Kendisi için harekete geçilmesi gereken yer ise, Pysychıc TV’de ‘Orchids’ parçasını tekrar dinlemesi oluyor.

Daha önce defalarca dinlediği bu şarkıyı son duyuşunda tekrar şarkı yazmaya karar veren Rutili için neden, sanki bambaşka bir şey de olabilirmiş diye düşünecekken son albüm “Roots and Crowns”daki ‘Orchids’ cover’ı bu düşünceden ışık hızıyla uzaklaşmamızı sağlıyor. ‘Orchids’in Rutili üzerindeki etkisi yeni albümün hemen şekillenmesini berberinde getiriyor. Yaklaşık 1 yıl süren bir albüm hazırlama döneminden sonra ise, baharın son ayında kulaklarımıza öncekinden daha aydınlık bir sound çarpıyor. Kendisine araba kullanırken, kitap okurken ya da film müzikleri üzerinde çalışırken vahiy olarak inen şarkılarını kimi zaman telefonuna kaydederek ilerliyor Rutili. Parçalar daha stüdyoya girmeden hazırlanmış oluyor neredeyse. Yıllardır müziğin hem sahnesinde hem mutfağında olan insanlar için üstün bir performans değildir muhakkak, ama kaliteyi her daim aynı seviyede tutmak kesinlikle başka bir yeti gerektiriyor.

“Roots&Crowns”, içerisinde bu dünyaya ait olan ve olmayan seslerin ihtişamlı bir şekilde bir araya gelmesinden oluşuyor. ‘Pink&Sour’la gözlerini açan albüm içlere tüm gidişatı boyunca daha önce sindirdiğimiz “Heron king Blues”un karanlık havasını yaşatmıyor. Tamam, belki yine kendimizi süper hissetmiyoruz. Ama bir karanlıktan sonra günne çıkan tan yeri, aydınlanmayala gelen huzur, albümü tam olarak tarif ediyor. Zaten parçalar ardı ardına dizilirken kulağınıza ulaşan ‘Spider’s House’ ile Rutili’nin daha umut verici sesiyle yüzünüze vuran ikinci güneş ışığının sıcağını hissediyorsunuz. Güzel trompet seslerini takip eden klavye ve kendini bu yumuşak seslere bırakan ziller, blues’u ruhunda hissettikleri her hallerinden belli olan grup elemanlarının ellerinde birer huzur makinesine dönüşüyor. Sözlerinde bu uyanışa eşlik ettiği parçalarda, imajların yeniden doğuşu işlenerek müziğin taze havasına paralel bir gidişat oluşturuluyor. ‘3 Legged Animals’da “üç bacaklı hayvanlar kapattı onların tatlı gözlerini / yaralarını ve büyüyen kanatlarını yalayarak” ve sonrasında “ hatıralarını bırak, bizler adeta yeniyiz.” sözlerini dizeleyen Rutili, parçaların genelinde aynı ruh haliyle devam ediyor. Albümün ilham kaynağı olan Orchids’de ise harmonica ile dokunmuş aynı paralelde ilerleyen başka şekiller çıkıyor karşımıza. Tim rutili’nin kırçıllı sesi ve sakin sesler, konumuz kökler olduğundan olsa gerek sizi bir yerden başka bir yere götürmüyor. Sadece sanki aynı odada farklı nesnelere dokunuyorsunuz.

Califone uzun müzik serüveninde sığdırdığı kolajlara her dönemde bir yenisi eklemekteki başarısını son albümüyle gözünüze sokarken, Amerika’nın bağrından gelen seslerin ne kadar kaliteli olabileceğini hatırlatıyor. Bir eliyle blues ve soul’a, yani köklerine dokunurken, diğer elinde yeninin en çirkinini seven tavrı nedeniyle olsa gerek hiçbir deneyi duygudan yoksun olmuyor. Tek yaptıklarının gördükleri aletleri çalmak olduğunu ve bu sesleri birbirleriyle kaynaştırmanın kendilerine zevk verdiğini söyleyen Rutili, yüzlerinin geleceğe dönük olduğunu eklerken müziklerininde tarifini yapmış oluyor aslında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder