12 Eylül 2009 Cumartesi

Köklü ağacın en olgun meyvesi


Ununu elemiş her sanatçı gibi rahat ve aynı tondan konuşan Beth Orton, oturduğu yerden sakin sakin anlatıyor : ‘Comfort of Strangers’

1.80’ lik bir bayandan bu kadar yumuşak bir sesin çıkması ve birçok şarkısında romantizmin doruklarına bayrakları dikmesi gerçekten ilginç. Beth Orton yaptığı şarkıların hem sözlerinin hem de müziklerinin annesi olmasının yanında, ruhununda tam olarak sahibesi. Her ne kadar geride bıraktığı üç albümde başka soundların kokusu insanın burun kemiklerini sızlatsa da, son albümüyle yapmak istediğini yapmış duruyor. E ne de olsa artık 10 yılını tamamlamış, büyümüş serpilmiş, meyveleri tam renklerini belli etmiş bir kız çocuğu. Bu nedenledir ki eğer geçtiğimiz ay içerisinde çıkardığı ‘Comfort of Strangers’ albümünü aldığınızda kulağınız da bir ‘Trailer Park’ın çınlayacağını düşünüyorsanız çok yanılmış olacaksınız. Ama merak edilecek birşey yok, bu yanılgı ne de olsa büyük bir kitlenin yanılgısı olacak.

‘Comfort of Stranger’ Beth Orton’un daha önceki bütün albümlerine tepeden bakan yumuşak bir anlatımı yakalamış durumda. Yani daha önce herşeyi güzelce denemiş, ancak sonunda yine istediğine dönmüş bir hava seziliyor hemen. Keza kendisinin müzik yaşamı da aslında en az son albümü kadar yere basan projelerden ve birlikteliklerden oluşuyor. “Süt” tabir edilecek yaşlarda, abisininde tam bir hiphop ve punk müzik tutkunu olup yüksek sesle evin her tarafından duyulacak bir halde müzik dinlemesiyle ister istemez kendi dinlediklerinin yanında başka türlerle de ilişkiler kurmak durumunda kalmış. Kendisinin ise hayranlıkla dinlediği Beatles, Rolling Stones ve Jimi Hendrix gibi sanatçılar onun altyapısını çoktan oluşturmuş. Ancak onun her zaman içine daha dönük ve ruhuna daha yakın kalemi, dinlediği müzik türlerinden daha depresif bir müziği çıkarmış ortaya ister istemez. Ancak bu depresif tarafı ironik bir biçime onun içine kapanık bir şahsiyete dönüşmesindense bu tavrın dışa vurumu olarak karşılara çıkıyor. Bir şekilde sanatın ve dışavurumun hayatının bir yerinde olmasının sonucunda ise tiyatroyla başladığı aktivitesi ona yine müzik yapma aktvitesi olarak geri dönüyor.

Yeteneğinin onu bir şekilde müziğe çağırmasıyla kendini bir an da birçok albümün yapımında yardımcı olarak görmesi bir olan Beth Orton’un, prodüktör William Orbit ile tanışması profesyonel olarak bu platformda yer almasının da miladı olarak kabul edilebilir . Orbit’in kanatları altında 90’lı yılların başında ‘Strange Cargo’ albümüne yaptığı katkılarla sanat çevresinde adının fısıldanmasıyla ise birçok proje ardarda geliyor. Ancak tam anlamıyla onun derin sulara girişinin kulacı olarak tabir edilebilecek olay Chemical Brothers’ın ilk albümündeki ‘AliveAlone’ şarkısına yaptığı vokal oluyor. Bu farklı soundlardaki birlikteliğin onun müziğine yansıması onun adının duyulmasının bir nedeni olarak değerlendirilebilir. Keza kendi albümünün çıkış parçalarına bakıldığında elektronik tınıların üzerine kugulanmış folk müzik ile farklı bir tarzı yakalaması onun ayrımı olarak insanların kafalarına oturmasının nedeni oluyor. “Trailer Park” albümündeki müzikal alt yapının üstüne oturan acılı sesi ve yorumu sayesinde ‘kırık kalpli vokallerin kraliçesi’ olarak nam salması ise onun bir cümleyle tarifi niteliğindedir.

Şimdiye kadar denenmemiş ve denediğinde de başarıyı hemen yakalamış bir türün ilk örneğini icra ediyorsanız dolayısı ile denemeye devam edeceksiniz. Küçük yaşlardan beri hayatınızda çok fazla müzik olduysa da bunu iyi yapmanız için önünüzde bir engel olmayacaktır. Tam olarak Beth Orton’un da yaptığı budur. Yine içli şarkılar yazar ve folk müzik onun kalbinde yatandır. Ama çeşit onun müziğini daha güçlü bir hale getirmişken ve ortada ‘Trailer Park’ gibi bir parça varken yapılacak tek şey devam etmek olacaktır. Bu devam etme hali ise onun Ted Barns ile yollarının birleşmesine, John Cale ve Everything But The Girl ile konserler vermesine, Glastonbury Festivali’nde headline olarak sahne almasına neden olmuştur. Gerçekten verimli bir yıl olarak anılan bir yıl olsa gerek kendisi için. Bir anda kendini birçok yerde bulması ile bir dakika nefes almayacak bir iştahın onu kaplaması ise yine baştan beri yaptığı bir beslenme saati olarak ona katılmaktadır.

Artık Atlantik’in iki tarafında bir hayran kitlesi tarafından takip edilen ve 2000 yılında Brit’te En İyi Kadın Şarkıcı ödülünü kaparak tescil ettirdiği yeteneği ile sakin bir kıyıda bir dinlenme haline geçmesi ise onun son albümünü ortaya çıkarmış durumda. Efsane olarak telafuz edilecek şahsiyetlerle düetler yapmış kendini kanıtlamış karnı beslenmekten şişmiş bir biçimde bu kıyıda yaptığı dinlenme ise onun tek tonda bir konuşma sesi ile karşılara çıkmasının en büyük nedeni. Canlı performanslardaki samimi ve alçakgönüllü haliyle anlatmak istediklerinin onun için büyük bir önem taşıdığı ise çok açık ortada duruyor. Omuzundaki gitarla sakin sakin sözlerini ardı ardına dizen bir şarkıcı olarak karşımıza çıkmış olması onun yorgun değil doymuş halinin bir yansıması olarak algılanabilir.

Diyaframından çıkan sesin birçok kişi ile karşılaştırılması doğru yorumlar olarak algılanabilir. Norah Jones hafifliğindeki sesin iniş ve çıkışı aynı zamanda birçok yerde Alanis Morisette tonlarına ulaşması, tarzının verdiği bir aynı olma durumun yanında tamamiyle farklı bir ruhtan çıkan durum var ortada. Son albümündeki ‘Pieces of Sky’ ise onun ancak duyulan piyano ile yaptığı “damar” olarak tabir edilebilecek şarkılarından biri. Durulmuş, içe dönmüş ve tamamen çıplak, bir zaman dans ettirebilecek kıvamdaki müziğinden eser bırakmayan haliyle son derece sıradan bir görüntü ile karşılara çıkması kesinlikle onun müziğinde bir yerin eksik olduğu anlamına gelmiyor. Zaten var olan bir ormanın içerisinde köklü bir ağaç olarak yerini alması ve rüzgarın onu istediği yere savuramaması durumu söz konusu. Kökleri artık bir azı dişi kadar sağlam müzikal geçmişi olan ve kendi istediği stildeki yürüyüşü ile yoluna devam edecek bir kişi olacağı mesajını veriyor derinlerde. Olgunluk döneminde tüm sanatçıların bizlerin karşısına çıkıp ömür boyu dinletebilecek güçteki şarkıları yapmaları Beth Orton vakası için de geçerli bir durum olabilir. Dinlendiğinde bu durgun ve oturmuş saf halin hissedilmemesi için ancak beton bir blok olmak gerekir.

Bundan sonra muhtemelen, Beth Orton’un boyu kadar bir kökününde toprağının derinliklerinde saklı olması durumu onun bu albümüyle de bir boy daha kök salmasına neden olacak. Ilk dünlediği albüm annesinin ona aldığı Blondie albümüyken ne kadar uzak bir yoldan geldiğini görmek mümkün. Varlığının nedeni olarak da her zaman müzik yapmanın gerekliliğini hisseden bir haleti ruhiyeye sahip olması onun insanın içini okşayan şarkıları ve sözleri yaratmasına neden oluyor. Birçok kişiyle birlikte yaptığı projelerle hem karşısındakine hem de kendisine birşeyler kattığını ise kendisi alçakgönüllüğünden söyleyemese de dinleyenleri algılayabilecek derecede. Belki nota okuyamıyor ama derinlemesine hissettiği kesin. Bu kadar yoğun bir hissiyatın ise ister istemez bu kadar ağır bir albümü yaratmış olması normal olarak karşılanabilir. Hayatında başını döndürecek kendinden geçirecek bir olayın geçmemiş olması, onun sorulan sorulara basit ve öz cevaplar vermesi ise müziğine yansımış bir saflık olarak ortaya çıkıyor. Derinlerde hissettiklerini hiç dokunulmamış halleri ile karşısındakine sunabilme yeteneği ise onu buraya getiren yolun herbir parçasını oluşturuyor. Dibe çekmeyen bir ağırlık hissetmek istendiğinde onun bu içten sesini duymak insan ruhunu okşayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder