12 Eylül 2009 Cumartesi

Kız grubu: The Pipettes


Ne idüğü belirsiz, kıllı sakallı erkek indie gruplarının arasında parıl parıl parlayan The Pipettes, çölde bir vaha gibi…

Birbirinden seksi diyecektik ama arada gözlüklü olan bu kalıbı maalesef bozuyor. The Pipettes, kız grubu olarak son zamanlarda olup bitene bambaşka bir hava getiren eğlenceli müzikleriyle kısa zamanda dikkatleri toplamayı başardı. Üstüne üstlük öyle pek şişirilmiş bir yanları da yok. Sesleri, bacakları, yorumları gayet güzel hepsinin. ‘ Bu da ne kız gücü mü yoksa’ dedirtecek bazı noktalar dışında pek bir falsolarının olduğu söylenemez. Bir havalarda yazdıkları ve sitelerinden ulaşılabilecek -manifesto niteliğindeki- yapmak istediklerinin ne olduğuna dair açıklama biraz garip bir hava yaratsa da sineye çekilebilir. İlk başta pek karizma bir giriş olur düşüncesiyle yapılsada, özellikle dünya da ne olup bittiği aslında çok da umrunda olmayan indie dinleyicisini ne kadar bağlar bilinmez. Fakat değinildiği üzere çok da önemli değil, çünkü yapılan ‘konuştuğum çocuk beni dansa kaldırsa’ havasındaki müzik bütün o ciddi anlatımı hemen yumuşatıyor.

The Pipettes’in, zekalarını ön plana çıkarmak için ellerinden geleni ardlarına koymayan tavırlarının, kuşkusuz ilk kösteği güzellikleri. Her ne kadar şarkı sözlerinde feminizm havaları sezilse de tam bir şirin kız imajı çiziyorlar sahnede. Bu bir ironi midir orası tartışılabilir ama mini mini etekler, pür makyaj, 10 santim topuk kesinlikle çok dikkat çekici bir görüntü çıkartıyor ortaya. Kızları tanımak için sıraya dizilmiş topluluğa kendilerini tanıtmak gerekirse, en seksisinden başlamak en doğrusu olacaktır. En seksileri kesinlikle daha önce grubun üçüncü elemanı olan Julia’nın yerine geçen Gwenno. Sarışınlığın hakkını son derece veren, etine dolgun, tüm bunların yanında ‘vay be’ dedirtecek güçteki sesiyle de kesinlikle en favori olduğu söylenebilir. Sonra gözlüklü olduğundan olsa gerek, nedense grubun beyni olduğu düşünülen Becki var. Seksapeli var mıdır bilinmez ama başka bir fanteziye hitap ediyor olabilir. Fakat gözden kaçmayan gerçek, neredeyse bütün şarkıları onun söylemesi. Hepsinden en zayıf olan da o ama karizma bir duruşu olduğu açık bir gerçek. Gençlik filmlerinde pek dikkat çekmeyen ama nedense filmin bir yerinde güzelleşip, bir yılana dönecek kızlardan sanki. Üçüncü üye ise Rose. Rose adından da anlaşılacağı üzere pek bir naif. Kendisinin ne yaptığı konusunda henüz bir fikir sahibi olabilmiş değiliz. Sanki sadece görüntü olarak orada duruyor ve kendileri sarışınlardan hoşlanmayanlara hitap ediyor. Bebek gibi bir yüzü, alık bir bakışı ve ne dersen yapacakmış gibi saf bir hali var. Sanki ona bir şey söylendiğinde bir kerede anlamayacakmışta, şarkı sözlerini bile öyle çok ezberleyemiyormuşta, arada güzel diye takılıyormuş gibi duruyor. Onun sesi konusunda yorum yapamayacağız, çünkü duyduğumuzu pek söyleyemeyiz. Ama üçü bir araya geldiğinde kesinlikle çok güzel duruyor orası kesin. Sanki geçmiş zamandan bir yerden ışınlanıp geldikleri hissini uyandırıyorlar insanda, ki bu kesinlikle onların yapmak istediği şey olduğundan başarıya ulaştıkları söylenebilir. Ama bir kız grubuysan eninde sonunda ne giyiniyorsun, ne yiyorsun, saçın ne renk gibi yorumlar yapılır hakkında. ‘Hiç mi kadın sanatçı yok bu indie aleminde’ denilebilir belki ama öyle mini mini etekleri giyinip çıkarsan insanların karşısına, ister istemez kantin muhabbeti yapılır arkadan. Bunun kaçışı olmayacaktır, ister istemez yaptığın müzik türü ne olursa olsun salak kızlardan mısın, akıllı mısın, lezbiyen grubu musun konuşulur. Dolayısıyla başarının ufakta olsa bir kısmını görüntün oluşturur. Ama olsun kesinlikle biribirinden çirkin elemanlardan oluşan indie müzik grup elemanları göz önüne alındığında taze bir nefes olduğu kesin bu kız grubunun. O nedenle şöyle bir göz ucuyla süzdükten sonra, müziklerinde kendini kaybetmek en doğru tepki olacaktır.

Tam da bu isteğe cevap vereceği düşünülerek oluşturulmuş gibi görünen grubun kuruluş fikri bir yaz gecesinde Brighton’daki bir plajda oluşuyor. Grubun gitaristi Bobby’den çıkıyor üç kızı sahneye çıkartıp 50’lerin kız vokal grupları gibi takılmak. Kafaların gayet güzel olduğu bir anda çıkmış bir fikir olduğunu düşünürsek kesinlikle yakaladığı başarı çok büyük. Çünkü, sanki herkes böyle bir grubu bekliyormuş gibi ilgi görüyor The Pipettes. Ama tabii ki bu basit fikrin altını birşeylerle doldurmak gerektiğinden hemen bir misyon yüklenerek yollarına başlıyorlar. Misyon şu: “ Beatles’ın herşeyi batırdığı zamanlardan hemen öncesine tek gidiş bir bilet”. Tek gidiş, çünkü müziklerine bakıldığında tam olarak saf 50’ler görülüyor. Polka desenli elbiseler, kareografik el hareketleriyle süslenen sahne şovlarının yanında, bir baş dönmesiyle geçiş yapılan bir zaman tüneli var. Onlar sahnedeyken insan sanki zaman makinesi icad edilmiş ve 50’lere toplu geziler düzenleniyormuş, bir grup zamane gençliği de bu geziye katılmış gibi bir his doğuyor içlere. Sadece onların üzerlerinde olan polka elbiseleri yüzünden de böyle hissediliyor olabilir. Tabii bir de kızlardan ve erkeklerden bahseden şarkı sözleri, basit davul vuruşları, gitar rifleri, koro halinde tekrar edilen nakaratlar var.

Kesinlikle eğlenmek için bir araya gelmiş bir grup gencin isteğini tam gaz karşılayabilecek bir müzik yaptıklarından ilgi görmeleri de çok uzun sürmüyor tabii. Az sayıda basılan single’ları ile dilden dile dolaşmaya başlarken bir yandan da The Magic Numbers, Graham Coxon, British Sea Power ve Huw Stevens’ın yardımlarıyla daha geniş bir kitleye seslerini duyurmak kolaylaşıyor. Özellikle ‘Dirty Mind’ çıkışı itibariyle uzun süre radyolarda ilk 50 listesinin tepelerinde dolaşıyor. İlk videolarının çekilmesi ve sonrasında Londra’da iki büyük kulüpte kapalı gişe iki konser verince de dananın kuyruğu kızların elinde kalıyor. Tabii bu durum 2006 yılının kendileri için ne kadar karlı geçeceğininde bir sinyali olmuş olacak ki hemen albüm çalışmalarına başlıyorlar. Eğer bir aksilik çıkmazsa Memphis Industries’den albümlerini Temmuz ortası gibi çıkartacaklar. ‘Dirty Mind’ gibi başka bir hop hop hoplatan eğlenceli parçaları ise ‘Your Kisses Are Wasted On Me’. Bu şarkı çalarken insanın kendisini amerikan gençlik filmlerindeki yıl sonu partisinde okulun en yakışıklı erkeğiyle dans ediyormuş gibi hissetmemesi imkansız. Gwenno’nun arada güzel sesiyle yaptığı çıkışlar ise oldukça iç gıcıklatıcı. Kliplerindeki performansları izlendiğinde projenin oldukça başarılı olduğu bir kez daha keşfediliyor.

İndie pop sınıfına rahatlıkla oturtulabilecek gayet eğlenceli ve neşeli müzikleri, göz dolduran güzellikleri, bazı akıllı laflarıyla kendilerini görmezden gelmek gerçekten imkansız. Bir de bazı yerlerde ‘kız gibi’ demeçler vermeyi bırakabilirlerse o zaman başka hiçbir problem kalmayacak kesinlikle. Beatles’dan öncesine yetişemeyecek kadar bu zamana ait ve şimdi ki gözü müzikle dönmüş gençliği birkaç saatten fazla oyalayamayacak tarzlarıyla bir çeşni niyetine dinlenilen The Pipettes, sadece eğlendirmeyi görev aldığında daha bir iç rahatlığıyla sindirilebiliyor. Bu durum kuşkusuz biraz “çalsın sazlar oynasın kızlar” mentalitesinden kaynaklıdır. Ama fazla ciddiye almadan müziğe kendini verip, önce bir kere sonra iki kere seri halde elleri çırparak tempo tutmak en güzel seçim olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder